Schrödinger’in Kedisi:
Olay kuantum fiziği ile ilgiliymiş. Ne
yazık ki fizikçi değilim ve konuya hakim okuyucularımdan şimdiden özür
diliyorum.
“Kuantum” sözcüğü Almanca’da miktar
anlamına gelmektedir. Fizikçi Max Planck bu kelimeyi enerjinin bölünmez en
küçük parçası olarak tanımlamıştır. Yani bu bilim dalı atom, atom çekirdekleri
ve bunları oluşturan parçalar arasındaki etkileşimi incelemektedir. Öncelikle
hiçbir nesnenin kendi başına var olmadığı ve çevresi ile birlikte düşünülmesi
gerektiği belirtilmektedir. Nesneler birer dalga paketleridir ve bu paketleri
bir arada tutan da potansiyel enerjidir.
Konuya daha detaylı girmek benim açımdan
işleri daha da çıkmaza sokuyor. Bilmemek ayıp değil ama öğrenmek de her zaman
kolay olmuyor ve bazı şeyleri öğrenebilmek için yıllar bile yetmeyebiliyor. Dolayısıyla
konuya hemen girip detaylarda kendimi boğmamayı uygun gördüm.
Anladığım kadarıyla kuantum fiziğinde
sürekli bir zaman yok ve zaman “an”lardan oluşan bir bütün. Ayrıca “Planck”
süreleri denilen bu en küçük zaman dilimleri birbirlerinde bağımsız da
olabiliyor. Yani tüm evren her Planck süresi arasında yok olup yeniden
oluşuyor. Burada hemen akla bir soru geliyor. O zaman nasıl oluyorda
birbirinden bağımsız olan bu sürelerde yeniden aynı evren oluşabiliyor? Bunu ad
“şimdiki anın hem geçmişi hem de geleceği barındırdığı” ile açıklıyorlar. Bu etkileşim
bilgi nakli yoluyla gerçekleşiyor ancak bilgi nakli kesinlikle bir hareket
olarak tanımlanmıyor. Zira an içerisinde hareketin olmadığı savunuluyor.
Ayrıca, şimdiki anda
geçmiş ve gelecek birlikte varsa, o zaman kader de vardır. Peki özgür irade
nerededir? Bu noktada açıklama şöyle yapılıyor: Gelecek olacaktır ve geçmiş de
elbette olmuştur. Fakat mutlak kadercilik inancı yanlıştır, çünkü her an belli
bir olasılıkla oluşmaktadır ve bu olasılık da belirsizlik içerdiğinden mutlak
kaderden bahsedemeyiz.
(Kaynak: http://www.erisi.com/kuantum/KUANTUM/nedir.html
ve onlar da www.indigodergisi.com
dan alıntılamışlar)
Şimdi gelelim “kedi” olayına…
Kuantumda bütün fiziki sistemler,
neden-sonuç ilişkisine bağlı kalmak koşuluyla, birkaç olası durumun karışımı
bir durumdadır. Eğer bir deney gerçekleştirilirse, başka bir deyişle dışarıdan
sisteme müdahale edilirse, fiziksel sistem bu olası durumlardan birine çöker.
Yani gerçekleşen durum, deney sonunda bizim ölçüm olarak sistemde gözlediğimiz
sonuçtur. Bu sonuç deneyden önce var olan sonuçlardan biridir. Bu durumu
açıklayan en güzel örnek Erwin Schrödinger tarafından bulunmuş meşhur
Schrödinger’in kedisi düşünce deneyiyle açıklanabilir.
Deneyde; içi görünmeyen kapalı bir kutunun
içinde, içindeki radyoaktif madde radyoaktif ışıma yaptığında kolu aşağıya
inecek bir makine, makinenin ucuna bağlı bir çekiç, çekicin ucunda çekiç
hareket ettiğinde kırılacak bir cam fanus, cam fanusun içinde döküldüğünde
çevresindeki bütün canlıları öldürebilecek kadar kuvvetli bir zehir
bulunmaktadır. Radyoaktif ışımalar önceden öngörüye izin vermeyecek şekilde
rastgele gerçekleşir. Bu kutunun içine bir kedi konulur ve kutu kimsenin
göremeyeceği şekilde kapatılır.
Kedinin hali ölü olmak ve canlı olmak
durumlarının karışımıdır. Kutuyu açmadan, daha fazla bir şey öğrenmemiz mümkün
değildir. Bu daha önce karşılaştığımız
türden bir hayat değildir. Fakat bir kişi kutunun kapağını açıp da kedinin
durumuna baktığında -ki bu sisteme müdahale etmek
ya da deney yapmak anlamına gelmektedir- kişi kediyi ya canlı görecektir -ki bu
durumda iki olasılıktan canlı olma olasılığına bir çökme söz konusudur- ya da
kediyi ölü görecektir -bu durumda da diğer olasılığa bir çökme söz konusu olur.
Kısaca gözlem yapmadığımız bir sistem bizim açımızdan birkaç olasılıksal (fakat
nedensellik ilişkisi olan) durumun karışımı bir halde bulunur. Ne zaman biz
gözlem yapıp o sistem hakkında ölçüm yaparsak, ölçümümüz bu ihtimallerden biri
olarak gerçekleşir. Heisenberg benzer bir şekilde şöyle demektedir;
“... en küçük
parçalarının, gözleyip gözlemediğimizden bağımsız bir şekilde, bir ağaç gibi ya
da bir kaya gibi objektif bir şekilde var olan gerçek objektif bir dünya fikri
(...) mümkün değildir...”
Sonuç olarak; fiziki sistemler,
büyüklüğü değiştikçe başka modellerle açıklanabilecek bir yasaya bağlı hareket
ederler. Kuantum teorisi son yüzyılda küçük şeyleri açıklamak için ortaya
çıkmış ampirik ve deterministik olmayan bir teoridir. Küçük şeyleri açıklamak
için ortaya çıkarılsa da bugün evrenin bütün yasalarının kuantum teorisine
uygun olması gerektiği düşünülmektedir.
(Kaynak: http://dergi.aktiffelsefe.org/index.php?option=com_content&view=article&id=43:kuantum-fz-ve-felsefe&catid=15:64&Itemid=23)
(Kaynak: http://dergi.aktiffelsefe.org/index.php?option=com_content&view=article&id=43:kuantum-fz-ve-felsefe&catid=15:64&Itemid=23)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder