5 Ocak 2014 Pazar

Kedi ve Felsefe



Schrödinger’in Kedisi:

Olay kuantum fiziği ile ilgiliymiş. Ne yazık ki fizikçi değilim ve konuya hakim okuyucularımdan şimdiden özür diliyorum.

“Kuantum” sözcüğü Almanca’da miktar anlamına gelmektedir. Fizikçi Max Planck bu kelimeyi enerjinin bölünmez en küçük parçası olarak tanımlamıştır. Yani bu bilim dalı atom, atom çekirdekleri ve bunları oluşturan parçalar arasındaki etkileşimi incelemektedir. Öncelikle hiçbir nesnenin kendi başına var olmadığı ve çevresi ile birlikte düşünülmesi gerektiği belirtilmektedir. Nesneler birer dalga paketleridir ve bu paketleri bir arada tutan da potansiyel enerjidir.

Konuya daha detaylı girmek benim açımdan işleri daha da çıkmaza sokuyor. Bilmemek ayıp değil ama öğrenmek de her zaman kolay olmuyor ve bazı şeyleri öğrenebilmek için yıllar bile yetmeyebiliyor. Dolayısıyla konuya hemen girip detaylarda kendimi boğmamayı uygun gördüm.
Anladığım kadarıyla kuantum fiziğinde sürekli bir zaman yok ve zaman “an”lardan oluşan bir bütün. Ayrıca “Planck” süreleri denilen bu en küçük zaman dilimleri birbirlerinde bağımsız da olabiliyor. Yani tüm evren her Planck süresi arasında yok olup yeniden oluşuyor. Burada hemen akla bir soru geliyor. O zaman nasıl oluyorda birbirinden bağımsız olan bu sürelerde yeniden aynı evren oluşabiliyor? Bunu ad “şimdiki anın hem geçmişi hem de geleceği barındırdığı” ile açıklıyorlar. Bu etkileşim bilgi nakli yoluyla gerçekleşiyor ancak bilgi nakli kesinlikle bir hareket olarak tanımlanmıyor. Zira an içerisinde hareketin olmadığı savunuluyor.
Ayrıca, şimdiki anda geçmiş ve gelecek birlikte varsa, o zaman kader de vardır. Peki özgür irade nerededir? Bu noktada açıklama şöyle yapılıyor: Gelecek olacaktır ve geçmiş de elbette olmuştur. Fakat mutlak kadercilik inancı yanlıştır, çünkü her an belli bir olasılıkla oluşmaktadır ve bu olasılık da belirsizlik içerdiğinden mutlak kaderden bahsedemeyiz.
(Kaynak: http://www.erisi.com/kuantum/KUANTUM/nedir.html ve onlar da www.indigodergisi.com dan alıntılamışlar)

Şimdi gelelim “kedi” olayına…

Kuantumda bütün fiziki sistemler, neden-sonuç ilişkisine bağlı kalmak koşuluyla, birkaç olası durumun karışımı bir durumdadır. Eğer bir deney gerçekleştirilirse, başka bir deyişle dışarıdan sisteme müdahale edilirse, fiziksel sistem bu olası durumlardan birine çöker. Yani gerçekleşen durum, deney sonunda bizim ölçüm olarak sistemde gözlediğimiz sonuçtur. Bu sonuç deneyden önce var olan sonuçlardan biridir. Bu durumu açıklayan en güzel örnek Erwin Schrödinger tarafından bulunmuş meşhur Schrödinger’in kedisi düşünce deneyiyle açıklanabilir.

Deneyde; içi görünmeyen kapalı bir kutunun içinde, içindeki radyoaktif madde radyoaktif ışıma yaptığında kolu aşağıya inecek bir makine, makinenin ucuna bağlı bir çekiç, çekicin ucunda çekiç hareket ettiğinde kırılacak bir cam fanus, cam fanusun içinde döküldüğünde çevresindeki bütün canlıları öldürebilecek kadar kuvvetli bir zehir bulunmaktadır. Radyoaktif ışımalar önceden öngörüye izin vermeyecek şekilde rastgele gerçekleşir. Bu kutunun içine bir kedi konulur ve kutu kimsenin göremeyeceği şekilde kapatılır. 

Kedinin hali ölü olmak ve canlı olmak durumlarının karışımıdır. Kutuyu açmadan, daha fazla bir şey öğrenmemiz mümkün değildir. Bu daha önce karşılaştığımız türden bir hayat değildir. Fakat bir kişi kutunun kapağını açıp da kedinin durumuna baktığında -ki bu sisteme müdahale etmek ya da deney yapmak anlamına gelmektedir- kişi kediyi ya canlı görecektir -ki bu durumda iki olasılıktan canlı olma olasılığına bir çökme söz konusudur- ya da kediyi ölü görecektir -bu durumda da diğer olasılığa bir çökme söz konusu olur. Kısaca gözlem yapmadığımız bir sistem bizim açımızdan birkaç olasılıksal (fakat nedensellik ilişkisi olan) durumun karışımı bir halde bulunur. Ne zaman biz gözlem yapıp o sistem hakkında ölçüm yaparsak, ölçümümüz bu ihtimallerden biri olarak gerçekleşir. Heisenberg benzer bir şekilde şöyle demektedir;
“... en küçük parçalarının, gözleyip gözlemediğimizden bağımsız bir şekilde, bir ağaç gibi ya da bir kaya gibi objektif bir şekilde var olan gerçek objektif bir dünya fikri (...) mümkün değildir...”
 
Sonuç olarak; fiziki sistemler, büyüklüğü değiştikçe başka modellerle açıklanabilecek bir yasaya bağlı hareket ederler. Kuantum teorisi son yüzyılda küçük şeyleri açıklamak için ortaya çıkmış ampirik ve deterministik olmayan bir teoridir. Küçük şeyleri açıklamak için ortaya çıkarılsa da bugün evrenin bütün yasalarının kuantum teorisine uygun olması gerektiği düşünülmektedir.
(Kaynak: http://dergi.aktiffelsefe.org/index.php?option=com_content&view=article&id=43:kuantum-fz-ve-felsefe&catid=15:64&Itemid=23)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder