26 Şubat 2014 Çarşamba

Epilepsi ve Dostoyevski

(Önceden belirttiğim gibi, epilepsi hastası olan Dostoyevski hakkında bir arkadaşımdan kısa bir yazı yazmasını istemiştim. Sadece kısa bir yazı değil aynı zamanda "güzel" bir yazı yazmış. Kendisine buradan da teşekkürlerimi sunuyorum ve yazısını paylaşıyorum...)
  
Ünlü yazar Herman Hesse “Dostoyevski’yi ne zaman okumalıyız” sorusuna yanıt olabilecek şekilde şöyle bir tespitte bulunur: "Ancak tükenmişsek artık, acı çekme yetimizin sonuna değin acı çekmişsek ve yaşamın bütününü kor gibi yakan tek bir yara olarak duyumsuyorsak, eğer çaresizlik soluyorsak ve umutsuzluğun ölümlerini ölmüşsek işte o zaman okumalıyız Dostoyevski'yi.”

Hesse’nin bu sözleri ‘Dostoyevski’yi ne zaman okumalıyız’dan çok ‘Dostoyevski’yi niçin okumalıyız’ sorusuna bir yanıt gibidir. İnsan böyle bir sonuca Dostoyevski’yi okumadan önce değil belki ama okuduktan sonra varabilir. Çünkü Dostoyevski’nin çoğu kahramanı o umutsuzlukların ölümünü ölmüş, umuda olan tüm inancını yitirmiş, hatta umudun varlığına hiç inanmamış, yaşamın ve ölümün kıyısında kimselerdir. Dostoyevski’nin romanlarında belki de bu yüzden intihar çokça ele alınır. 

Dostoyevski; kaleme aldığı insanlık durumlarının, kahramanı olarak seçtiği insan tiplerinin en uç davranışlarını, sahip olabilecekleri en abartılı zaafları anlatır. Ustalığı da bu sefil yaşamları olabilecek en sıradan, en doğal şeyler gibi anlatma becerisindedir. Dostoyevski kahramanlarının davranışlarındaki bu tutarsızlıklar, kişiliklerinde barındırdıkları tüm çelişkiler ve zayıflıklar birçok sıradan insanda da bir bir ortaya çıkar.

1821’de Moskova’da dünyaya gelen Dostoyevski’nin çocukluğu sert, acımasız ve çoğunlukla sarhoş bir baba ve ezilen bir anne, uşaklar ve köylüler arasında geçmiştir. Merhametli ve duygusal bir çocuk olan Dostoyevski babasından hayatı boyunca nefret etmiş, kitaplarında bahsettiği gibi babasını öldürme isteği de duymuştur. Babasının muhtemelen köylüler tarafından öldürülmesinden sonra Dostoyevski büyük bir suçluluk duygusuna kapılmıştır. Dostoyevski’nin epilepsi hastalığı ve ilki Petersburg’da sokaktan geçen bir cenaze alayını gördüğü zaman geçirdiği epilepsi nöbetleri bu zor çocukluğuna bağlanır.

Dostoyevski “Budala” romanında epilepsi nöbetini şöyle anlatır: “O anda aklına gelen şeylerden biri de sara bunalımlarıydı. Eğer sara nöbeti uyanıkken gelmişse, nöbetin başlamasından biraz önce, içini kaplayan sıkıntının, tedirginliğin, bunaltının arasında zihni bir anlık silkinmelerle canlanır, içinde büyük bir yaşama isteği belirirdi. Bir şimek gibi parlayıp sönen bu kısacık sürede yaşadığını hissetmesi, varolduğunun bilincine ermesi on kat artardı. Bütün benliği pırıl pırıl aydınlanırken heyecanı, kuşkuları, tedirginliği yatışır; içini sevinç dolu bir huzur kaplardı. (...) Fakat bu anlar, bu coşkunluk, sara nöbetinden önceki son saniyenin (hiçbir zaman bir saniyeden fazla sürmezdi) sadece bir önsezisi gibiydi. Ama dayanılmaz bir saniyeydi bu. Sonra kendine gelip de bu saniyeyi düşündüğü zaman şöyle söylerdi: “Çevremdekilerin ve kendimin bilincine varmadaki bu netlik, yani ‘başımın göklerde oluşu’ bir hastalıktan, normalin çarpıtılmasından başka bir şey olamaz. Öyleyse bu durum yaşamın doruğu değil, belki de uçurumun dibi sayılmalı.” Böyle düşünmekle birlikte sonunda şu çelişik sonuca varırdı: “Kendime geldikten sonra anımsayıp gözümün önüne getirebildiğim o bunalım öncesi an madem bu kadar tatlı, hoş; madem bu an bana daha önceden tatmadığım, hatta aklıma getirmediğim doygunluk, çevreyle uyumluluk, huzur duygusu veriyor; içimi derin bir yaşama umuduyla birlikte ibadet coşkunluğuyla dolduruyor; öyleyse bunun bir hastalık, anormal bir gerginlik olmasının ne önemi var.”

Bu anlatıma göre Dostoyevski, “Budala”daki Prens Mişkin karakterinin sara nöbetinde hem ruhunun en aydınlık yanını, hem de en karanlık yanını görmektedir. Bu durum hem umudu, hem umutsuzluğu aynı anda barındırma çelişkisi olarak nitelendirilebilir. Burada Dostoyevski bu çelişkiyi sara nöbetine bağlar. 

Dostoyevski ve epilepsi hastalığını ele alan başka bir yazıya göre; “Dostoyevski'nin yaşamını etkileyen en önemli olaylardan biri de sık sık geçirdiği, kimilerine göre epilepsi (sara) kimilerine göre Histeri nevrozudur (ya da her ikisidir). Bu nöbetlerin nedenini, idam mahkumiyeti, sürgün, çocuğunun ölümüne bağlayanlar vardır. Esasen epilepsiyi psikolojik şoklarla açıklama olanağı yoktur. Olsa olsa bu şoklar epilepsiyi ortaya çıkarabilir. Ancak yazarda histeri hastalığı varsa bu, aşırı baba baskısı ya da psikolojik şoklarla açıklanabilir. Dostoyevski'nin yaşam öyküsü ile yapıtları arasında büyük bir benzerlik vardır. Başka bir deyişle yapıtları, yaşamının ayrılmaz bir parçasıdır. Örneğin babasını öldürme dürtüsü "Karamazof kardeşler", cezaevi ve Sibirya sürgünü, "Suç ve Ceza", kızının ölümü ile kendini kumara vermesi "Kumarbaz" romanını oluşturmuştur. (1)

James L. Foy &Stephen J. Rojcewicz tarafından kaleme alınan “Dostoyevski  ve İntihar” başlıklı makaleye göre ise; “Dostoyevski yazınında 17 karakterden fazlası kendini öldürmüş, diğerleri de intiharı tasarlamış ya da intihara yeltenmiştir. Bunlardan bazıları, intiharları dolayımlı yollardan verilmiş ana karakterlerdir. Diğerleri, intiharları bazen romanın gelişimi açısından zorunlu, ya da aksiyonun en dış halkasını oluşturan minör karakterlerdir. Dostoyevski’nin intiharı betimlemedeki dehası, ne intiharı gelişkin bir edebi anlatımla sunarak ne de edebi geleneği altüst ederek olmaktadır. Daha çok insanın durumunun derin ve bütünsel bir kavrayışı nedeniyledir.”

Aynı makaleye göre Dostoyevski; Petersburg kenar mahallelerinin yoksulluğunu, gizli bir devrimci grubun gayretliliğini, sara hastalığının yarattığı keskin duygulanımları yaşamış, idama mahkum olmuş ve Sibirya’da uzun yıllar kalmıştır. Kumar kayıplarının umutsuzluğunu ve nihayet başarının doyumunu tatmıştır. Tüm bu deneyimlerinden sonra, Dostoyevski’nin yazdıklarında yer alan intihar olgusunun temelinde, ondaki intihar eğilimlerini anlamak sürpriz olmayacaktır. (2)

Yine “Budala”daki kendi intihar mektubunu etrafındakilere kendisi okuyan, ancak intihar girişimi başarısızlıkla sonuçlanan İppolit karakteridir. Üç haftalık ömrü kaldığını öğrenen İppolit, bir makale ya da açıklama gibi okuduğu intihar notunda şöyle der: “Doğmamak elimde olsaydı herhalde bu gülünç koşullarda dünyaya gelmeyi kabul etmezdim. Gerçi reddettiğim yaşamın günleri sayılı ama hiç olmazsa ölmek kendi elimde... Elimden gelen bu kadar, başkaldırmışım ne  çıkar! (...)  Yaşam üç haftalık hükmüyle elimi kolumu kıskıvrak bağladığına göre, bana yapacak tek şey kalıyor, o da intihar. Kendi gücümle başlayıp bitirebildiğim tek iş bu. Kimbilir, belki ben de bir işte akla gelebilecek son olasılıktan yararlanmak istiyorum. Bazen başkaldırma da önemli bir iştir...”

René Wellek,  “Dostoyevski Eleştirisinin Tarihsel Seyri” yazısında; Freud‘un Dostoyevski’nin sara hastalığını ve kumar tutkusunu, Oedipus kompleksiyle ilintilendirdiği bir yazı kaleme aldığından, Freud’un, yazısının ana ekseninin, babasının öldürülmesinden ötürü Dostoyevski’nin yaşadığı travmayla Karamazov Kardeşler’in merkezi teması olan baba katilliğinin kesiştiği varsayımına oturtmasından bahseder. Wellek’e göreyse, Dostoyevski’nin sara nöbetlerinin kronolojisi karanlıkta kaldığı gibi babasının öldürülmesinden ötürü suçluluk duygusuna kapıldığını kanıtlayan veya ima eden herhangi bir veri yoktur. Dostoyevski için baba katilliği, toplumsal yozlaşmanın semptomlarındandır.(3)

Bugünün bazı hekimleri Dostoyevski’nin kendi hastaları olması halinde onu iyileştirmek istemeyebileceklerini, sağlıklı ama, ortalama kabiliyetli bir insan için bir edebiyat devini yere seremeyeceklerini söylemekteler. Dostoyevski epilepsi hastası olmasaydı, bir “Budala” literatüre girmeyecek, ya da Raskolnikov olmayacaktı. (4)

Son olarak, Dostoyeski’deki intihar olgusu yazınından çok –yazınına da yansıyan- yaşamına ve kişiliğine bağlanabilir. Acımasız bir babanın merhametli çocuğu, babasının ezdiği annesi ve köylülerin yükünü “babasının ölümünü istemekle” üstlenen, sonrasında kumar tutkusuna ve babasına benzeme korkusuna kapılan, idam mangasının karşısına çıkıp idam hükmü yüzüne okunduktan sonra affedildiği bildirilen, üstelik sara hastası olan bu yazarın tüm bu yaşadıklarının sonucunda ölüme bu kadar yakın durmasının haklı nedenleri bulunabilir (P.Ö.).

Kaynaklar:
(1)    http://www.kesfetkendini.com/News/kisilik/epileptikkisilik-12381/
(2)  James L. Foy & Stephen J. Rojcewicz, Dostoyevski ve İntihar, Şizofrengi Kitabı, Çev: Yağmur Taylan, Kavram Yayınevi, Mart 1996
(3)    http://www.notosoloji.com/dostoyevski-elestirisinin-tarihsel-seyri-rene-wellek/
(4)    http://www.edubilim.com/forum/deha_ve_epileptik_kisilik-t6122.0.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder