Sanırım en fazla 10-11 yaşlarındaydım. Otobüs
durağında annemle birlikte beklerken bir adamın aniden yere düşerek titremeye
başladığını görmüştüm. Çok korkmuştum, ancak etrafta bunun çok normal bir
durum olduğunu düşünen insanlar vardı. İçlerinden birisi “ceplerine bakın,
kesin soğan vardır” diye sesleniyordu. Soğan kokusunun hastanın geçirdiği
nöbeti atlatmaya yardımcı olduğunu söylemişti. Bir diğeri ise yerde ağzından
köpükler gelen adamın başını yan tutup ağzının açık kalması için uğraşıyordu.
Daha sonra bunu kendi dilini ısırmaması veya dilini yutup boğulmaması için
yaptığını öğrenecektim. Soğan meselesine gelirsek, yaptığım araştırmada kolonya
ve soğan koklatmanın hastanın yararına olmadığını öğrendim.
Öncelikle kendimin de anlayacağı basitlikte fazla
tıbbi terimlere girmeden epilepsinin genel olarak nasıl bir hastalık olduğuna
bakalım.
Epilepsi (Sara) beyin içinde bulunan sinir
hücrelerinin olağan dışı bir elektro-kimyasal boşalma yapması sonucu ortaya
çıkan nörolojik bozukluk, hastalıktır. Hastada klinik olarak belli bir süreyle
sınırlı, bilinç, davranış, duygu, hareket veya algılama fonksiyonlarına ilişkin
bozukluk görülmektedir. Epilepsi hastalığına yol açan farklı nedenler vardır.
Bunlardan bazıları; beyin tümörü, beyne
kan veya oksijen gitmemesi, gebelikte annenin ilaç ve alkol kullanımı,
enfeksiyon ve tiroid hastalıklarıdır. Ayrıca epilepsi genetik olarak da ortaya çıkabilmektedir.
Epilepsinin belirtileri kişiden kişiye farklılık
göstermektedir. Bazı belirtiler şunlardır; bilinç
kaybı, bayılma, titreme, halüsinasyon, uzaklara dalma, nefes darlığı, tükürük
salgılanması, dokularda ve yüzde morarma, idrar kaçırma, kriz sonrası
şaşkınlık, uyku hali, korku.
Epilepsinin en önemli tedavi şekli ilaç
tedavisidir. Epilepside kullanılan ilaçlar beyin hücrelerinin aşırı uyarılma
durumununa baskı uygulayarak nöbetlerin oluşunu engeller. Bu ilaçlar her gün,
önerilen dozda ve saatlerde çok düzgün bir şekilde kullanılmalıdır. Kullanılan ilaçlar
hastalığı tamamıyla geçirmez ama nöbetleri engeller veya sayısını azaltır.
Ayrıca, ilaçlara yanıt vermeyen hastalarda cerrahi
müdahale de uygulanabilmektedir. Ameliyat sırasında nöbetlere neden olan beyin
bölgesi çok incelikli bir şekilde alınır. Tedaviden sonra hastaların % 90'ı
göze batacak şekilde gelişme göstermektedir. Epilepsi hastalarına uygulanan bir
diğer cerrahi tedavi yöntemi de ayrık beyin ameliyatı da denilen corpus callosumun kesilmesi
işlemidir. Fakat bu işlem birçok disfonksiyona neden olduğundan pek
fazla tercih edilmemektedir. 1990'lı yıllarda nöbetleri kontrol etmenin güç
olduğu durumlarda, diğer bir seçenek olarak yeni bir tedavi yöntemi
bulunmuştur. Bu yeni yöntemde, boynun yan tarafında uzanan vagus siniri
aracılığı ile beyne uyarılar gönderilir.
Epilepsi nöbeti geçiren kişiye yapılacak
ilkyardım da şu şekilde olmalıdır:
- Kişi güvenli bir yere yatırılır. Etrafındaki eşyalar çarpma tehlikesine karşı uzaklaştırılır.
- Başı yere çarpmasın diye el yardımıyla desteklenir.
- Kesinlikle soğan, kolonya gibi şeyler koklatılmaz.
- Kişinin hareketleri durdurulmaya çalışılmamalıdır. Bilinçsiz yapıldığından ne kadar uğraşılsa da bir yararı olmayacaktır.
- Üzerindeki sıkı giysiler gevşetilir, çıkarılır.
- Ayıltmak için uğraşmanıza gerek yoktur. Kişi yavaş yavaş kendine gelir.
- Kişi kendine geldikten sonra yorgunluk, geçici olarak bilinç kaybı, sersemlik olabilir. Bu yüzden bir süre dinlendirilmelidir. Kendine geldikten sonra hastaneye götürülmelidir.
- Kişi dişlerini sıkıyorsa ağzına elinizi kesinlikle uzatmayınız sert ve temiz bir cisimle dilinin solunum yolunu tıkamasını önleyiniz.
Kaynaklar:
Epilepsi hastalığı ile ilgili topladığım kısa
bilgilerden sonra benim asıl merak ettiğim konuya yani “yabancı el veya sol el sendromu”
şeklinde adlandırılan ve epilepsinin cerrahi tedavisi yöntemlerinden biri sonucu
oluşan probleme bakalım.
Yabancı El Sendromu (Alien Hand Syndrome)
Epilepsinin
cerrahi tedavilerinden birisi olan ve yukarıda bahsedilen corpus callosumun kesilmesi sonrası ortaya çıkan nörolojik
bir hastalıktır. Elbette bu hastalık beyin ameliyatları, inme ve enfeksiyonlar
sonucu da oluşabilmektedir. Sonuçta beynin iki lobunun arasındaki bilgi akışını
sağlayan sinirlerden oluşan bir yapı olan corpus callosum kesildiğinde, kişinin bir eli farklı bir
bilinçteymiş gibi istem dışında davranış göstermektedir. Bilincin nasıl
tanımlanması gerektiği konusunda, biyoloji ile ilgili bir forum sitesinde Cenk
Önsoy şu ifadeleri kullanmıştır:
“…Bu durumda beynin iki
yarımküresinin aktif iletişimi kesilir ve bunun sonucunda beynin iki
yarımküresinden biri kişinin kendi kontrolünde, diğeri ise “bilinçsiz” olarak
çalışır. Bu durum, beynimizi kontrol eden bir “ruh” ya da doğaüstü herhangi bir
kontrol mekanizması olmadığını, tamamen sinir ağından oluşan büyük bir organ
olan beynimizin bahsedilen tip sorunlar sonucunda basit bir şekilde kontrolü
yitirebileceğini göstermektedir. Beyin, organize olarak çalışan sinirler ağıdır
ve iletişimi kestiğiniz anda çalışmaya devam edecek; ancak diğer bölgelerle
iletişim kuramayacağı için bu tip sorunlar çıkaracaktır. Dolayısıyla beyinde
aslında total bir “bilinç” bulunmaz; dolayısıyla insanın da aslında bir
“bilinci” yoktur. Sadece beynin bir bütün olarak çalışması, bizim bir
bilincimiz varmış gibi hareket etmemize sebep olur…” (Tam metin için http://www.biyolojigunlugu.com/forum/alien-hand-syndrome-yabanci-el-sendromu-t1589.0.html)
Yabancı
el sendromu tıp literatürüne ilk kez Alman nöropsikiyatri uzmanı Kurt Goldstein
tarafından 1908 yılında yayınlanan bir rapor ile girmiştir. Raporda felç
sebebiyle sol tarafı tutmayan bir hastadan bahsedilmektedir. Hastanın zaman
içerisinde sol tarafı kısmen iyileşse de sol kolu farklı bir insanınmış gibi bağımsız
hareket etmektedir (Kaynak: http://en.wikipedia.org/wiki/Alien_hand_syndrome).
Peki
beynin iki lobu arasındaki sinirleri kesince neden özellikle de sol el ile
ilgili bir sorun ortaya çıkıyor? Okuduklarımdan anladığımı kısaca aktarmaya
çalışayım. Beynimizin sol lobu sağ tarafımızı, sağ lobu da sol tarafımızı
yönetmektedir. Bunu biliyordum ancak belki çoğunuzun bildiği ama benim yeni
öğrendiğim şey ise beynin sol lobunun aynı zamanda konuşma becerimizi kontrol
ettiği. Sol lob mantık ile çalışırken sağ lob duygular ve hayallerin etkisi
altındadır. İnsanların yaratıcılık ve üretkenlik özellikleri sağ lobun fonksiyonları
arasındadır (Detaylı bilgi için: http://www.memorytr.com/beynin-islevleri/).
Sonuç
olarak sağ lob ile sol lobun iletişimi kesildiğinde sol tarafımız sanki farklı
bir bilinçle hareket etmeye başlıyor. Örneğin; sağ eliyle bir kitabın sayfasını
açmaya çalışan kişinin sol eli kitabı kapatmaya çalışıyor. Hatta sol elinin
kendisini boğmaya çalıştığını söyleyen hastalar var. Sağ lob duygusal
fonksiyonları yerine getirdiğinden, hastaların depresif olmaları durumunda
ölmeyi isteyen sol tarafın bunu gerçekleştirmek için kendi (!) boğazını sıkmaya
başladığı vakalar mevcut.
Konunun
tıbbi yanını bir tarafa bırakırsak bir de felsefi tarafı var. Sanki yabancı el
sendromunun olduğu kişilerin beyinleri ikiye bölünmüş ve iki ayrı kişi
olmuştur. Ya da haerkes zaten iki ayrı kişi olarak dünyaya gelmekte ancak sağ
ve sol loblar birbiriyle uyumlu çalıştığı için bu iki ayrı kişi birbiriyle
sorun yaşamıyor ve ortak kararlar alıyorlar. Evet biraz saçma geliyor ama
okuduklarım beni gerçekten şaşırttı. Çünkü burada olan şey sol elin rastgele
amaçsız hareket etmesi değil. Eğer böyle olsaydı istem dışı kontrol edilemeyen
hareketlerde bulunuyor der geçerdim. Ancak sol el ayrı bir bilinçte farklı bir
kişiymişçesine hareket ediyor ve sorulan sorulara farklı cevaplar veriyor.
Cevap veriyor derken, elbette sağ lob konuşma yerine görsel fonksiyonları
kontrol ettiğinden sorulan soruların cevaplarının yazılı olduğu kağıtları
gösteriyor.
O
zaman biraz daha uçalım. Beynimizde farklı bilinçte iki farklı kişinin olduğunu
varsayalım. Sağ lob duygularımızı kontrol ettiğine göre birisine aşık olan da
sağ lob oluyor. Elbette sol lobun da mantık çerçevesinde, aşık olduğumuz kişiyi
kabul etmesi durumunda “gerçek aşk” tam karşımızda duruyor demektir. Peki şimdi
o kişinin bizi terk ettiğini ve ne yazık ki ülkemizde sık sık yaşandığı gibi
bizim de bu terk edilişi hazmedemeyip o “gerçek aşk” ile bağlandığımız kişiyi
öldürdüğümüzü düşünelim. Suçlu kim? Sağ lob. O zaman hapse de o gitmeli. Sol
lobun ne günahı var ki? Aslında tam olarak böyle düşünemeyiz. Çünkü sol lobun
sağ lob üzerinde bir denetim kurması gerekmektedir. Yani insanlar sağ lob
yüzünden hatalar yaptıklarında günahın bir kısmı da onu baskılamayı başaramayan
sol lobta. Cevap; müteselsilen sorumluluk.
Bu
konudaki düşüncelerimi aktarırken yararlandığım internet adresini veriyorum.
Zaten çok uzun bir yazı değil, hepsini okumanızı tavsiye ederim. Özellikle
yazının sonundaki videoyu da mutlaka izleyin. Yazarının kalemine sağlık...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder